4 Şubat 2014 Salı

Yaktın bizi Martin !


Bana göre,  silahlardan sonra, insanlık tarihinin en kötü buluşu cep telefonudur. Sanırım icadı yapan arkadaş çok zeki, şakacı ve sadist bir şahsiyettir. İnsanların silahlarla tümden ölüp gitmelerinden rahatsızlık duymuş ve yavaş yavaş, insanlıktan çıkarak yaşamalarını, iletiştiklerini sanırken aslında iletişimi tamamen kaybetmelerini daha eğlenceli bulmuştur.
Şimdi telefon severler  “amma da saçmaladın, abarttın…” filan demişlerdir arkamdan, çok ayıp! Ama biraz doğruluk payı da var tabii bu sözlerinde. Mucit arkadaş bile bu kadar suyunu çıkaracağımızı asla düşünememiştir ( bu arada internette adamın adının Martin Cooper olduğu rivayet ediliyor, bundan böyle kendisi bu yazıda Martin olarak anılacaktır). Evet, eminim Martin bile torunlarının elindeki telefondan başlarını kaldırıp yüzüne bakmamalarına çok içerlemiştir. Hatta zaman zaman “hay benim icadıma…!” bile demiş olabilir.


Bizi evde alıkoymaktan başka bir suçu olmayan, o sevimli ve zararsız kablolu telefonun aksine cep telefonu bizimle her yere gelir. Toplantılara, düğünlere, cenazelere, hastanelere, resmi/gayri resmi yemeklere, lavaboya…  Kısacası olur olmaz her ortamda bizimle birliktedir. Sayesinde her an, her dakika fotoğraf çekip yaşadığımız anı ölümsüz kılar, hemen facebookta, instagramda paylaşıp arkadaşlarımızın da o ana tanık olmalarını sağlarız ki, bunun için bize minnettar olduklarından herhalde, onlar da hemen beğenirler. Hele bir köpeğimiz, kedimiz ya da bebeğimiz varsa Allah Allah (tek bir bebeklik fotoğrafı bulunmayan bir insan olarak bu duruma biraz hasetle yaklaşıyor olabilirim)!
Birbirini yıllardır görmeyen insanlar bir araya gelir ve yarım saat muhabbet ettikten sonra herkes telefonuna gömülüp başkalarıyla mesajlaşmaya filan başlar. O anda yanında kim yoksa onunla iletişme çabası nedir kuzum gerçekten? Nereden çıktı bu hastalık? Arkadaşının yanındayken sevgilisini, sevgilisinin yanındayken annesini, annesinin yanındayken sevgilisini mi özlüyor aniden bu insanlar?  

Bir de “çok merak etme” modası var! Bir gün kapatmaya hakkınız yoktur bu meredi! Bir sürü insandan fırça yersiniz.
-          Çok merak ettim nerdesin! Cebin de kapalı!”

Hele çalar çalar da açmazsanız var yaaa… Ölümlerden ölüm beğenin! Birini yolda görüp görmezden gelebilirsiniz ama sizi ararsa o telefon ya açılacak ya açılacak! Duymadınız mesela, bir de üstüne para verip siz arayacaksınız onu!
Vay be ne özgürleşmişiz bu kablosuz, bağlantısı neyin olmayan telefonla!

Ses tonu ve mimikler işin içine girmediğinden yanlış anlaşılan mesajlar (Allah’tan gülen yüzler filan çıktı da… Gerçi orada da şüpheye düşüyor bazen insan, dalga mı geçiyor, espri mi yapıyor, “ iyi niyetle söyledim” mi demek istiyor, laf mı sokuyor belli değil! ), vakitli vakitsiz arayan, mesaj gönderen eski sevgililer, yeni sevgililer, bir türlü masanın üzerine konamayan, kendiliğinden kapanan, açılan, flight moda gelen, evde/arabada unutulan, çantada duyulmayan telefonlar, cırtta pırtta biten şarjlar, şarja şarz deyip sinir oynatanlar… Nasıl olsa cepten ararım diye durmadan değiştirilen planlar, buluşma saatleri, yerleri… Daha ne krizler krizler krizler…
Eh Martin! Ben sana ne diyim daha…

Şimdi içinizden biri çıkıp derse ki “ama depremde şöyle olmuştu… bir keresinde, kilit bozulduğunda tuvalette kalmıştım da…” kendimi mi atarım aşağıya şu telefonu mu bilmiyorum!

Not:
Ah unutmadan, bir de parası yokken, kredi kartıyla, 12 ay taksit yaptırıp telefon alan, kendisinin ve ailesinin hayatını karartanlar (!) var(mış) ki… İşte o tam bir saçmalık! Ben hiç taksitle telefon aldı diye perişan olan insanlar görmedim ama bir sürü çocuk yapıp onları perişan edenini çok gördüm! Her şey çok mu tuhaflaşıyor, bana mı öyle geliyor?

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder