13 Şubat 2014 Perşembe

O ayakkabı nanik yapıyorsa her yerden, biri seni gözetliyor demektir!


Gelişen teknoloji ile birlikte geçmişte saatlerimizi harcayarak yapmak zorunda olduğumuz bir çok şeyi bir düğmeye basarak halleder duruma geldik..Bunun sonucunun zaman fazlası olması gerekirken aksine daha fazla işi aynı güne sığdırmaya çalıştığımız için olsa gerek, hepimiz zamanın çok çabuk geçtiğinden dem vurup, hiçbir şeye zaman bulamamaktan daha dazla yakınır olduk. Her ihtiyacımızı daha pratik hep daha pratik yollardan yapmanın peşine düştük. Kendi adıma bir zamanlar kitapçıda saatler geçirmek, hiç almayacağım kitaplara bile uzun uzun bakmak benim için başlı başına bir keyifken şimdi internetten birkaç dakikada yapıyorum alışverişimi. Yani zaman kazanmak adına, değil ihtiyaçlarımız zevklerimiz için geçirdiğimiz zamanı bile budadık. En büyük derdimiz zamansızlık! Sanırım internet alışverişlerindeki işlem hacminin her geçen gün hızla artmasının nedenlerinden biri de bu.

İnternetten alışverişin tercih edilmesinin bir diğer sebebi de, satıcıyla tezgahtarla muhatap olmak zorunda kalmamak bence. “Bu size çok yakıştı, bir de şu rengi var, bunlar bu yıl çok moda, bu ürün indirimde almazsanız sonra başınızı duvarlara çok vurursunuz” gibi sözlerle üzerinizde baskı yaratan, kendini paraladığından bir şey almadan çıkarsanız suçluluk duyacağınız, peşinizde gölge gibi dolanan  birinin olmaması az şey mi? Şahsım adına almayı çok istediğim şeylerden bu tipler yüzünden vazgeçip mağazayı terk etmişliğim çoktur.


Bu yüzden ben de internet alışverişini severim ya da severdim diyeyim. Son altı aydır filan dikkatimi çeken bir şey oldu. Bir internet sitesine girip ayakkabı bakıyorum mesela, sonra vazgeçip çıkıyorum. Tanrım halüsinasyon mu görmeye başladım yoksa; o ayakkabı her yerde! Gazeteye giriyorum o ayakkabı! Facebook’a giriyorum o ayakkabı! Sağlıkla ilgili bir sitede yine o ayakkabı! Kitap alayım diyorum bakıyorum o ayakkabı köşeden bana el sallıyor yine! Saf mıyım neyim bunun bir tuhaf tesadüf olduğunu düşündüm uzun süre. Konduramıyorum çünkü. Yok canım diyorum yapmazlar artık bu kadarını! Nasıl yapmazlar! Ayakkabı nanik yapıyor işte her yerden! Terk ettiğiniz mağazadaki tezgahtarın ara sokaklarda, arkadaşlarınızla gittiğiniz bir restoranda, hastanede, pastanede her yerde karşınıza çıkıp “ama bu kazak gözlerinize çok uymuştu!” demesinden bir farkı var mı bunun!

ABD’nin Minesota eyaletinde yaşanmış bir olayı aktarayım. Kızgın bir baba süpermarket zinciri Target mağazalarından birine giderek müdürle görüşmek istiyor. “Kızıma mağazanızdan bir mail gelmiş, bebek giysileri için indirim kuponu göndermişsiniz. Kızım hala lisede, ne yapmaya çalışıyorsunuz siz !” diyerek çıkışıyor. Müdür babadan özür dileyerek konuyu araştıracağını söylüyor. Daha sonra ilgili maili bulduruyor ve gerçekten de hamile elbiseleri, bebek giysi ve bakım ürünleri için indirim kuponları gönderildiğini görüyor. Özür dilemek için kızgın babayı arıyor telefonla. Baba “ Özür dilemesi gereken benim. Haberim olmayan işler dönüyormuş, Ağustos ayında bebek geliyormuş” diyor.

Target gibi bir çok satıcı internet ve sosyal medyayı kullanarak müşterilerinin ilgi alanları, alışkanlıkları gibi bilgileri depolayabiliyor. Sanal bilgilerin kullanımı konusunda en aktif şirketlerden biri de Google. Google’da yaptığınız bir arama beş dakika sonra Facebook’ta bir reklam olarak karşınıza çıkabiliyor.
Facebook’ta hiçbir şey paylaşmasak bile sadece gönderileri beğenmekle politik görüşümüzden dini inancımıza, zeka düzeyimizden mutluluğumuza, bekar, evli ya da bir ilişkimiz olduğuna, alışkanlıklarımızdan yaşımıza ve bağımlılıklarımıza kadar son derece kişisel bilgileri dünyaya ilan ediyoruz.

Cambridge Üniversitesi’nden Michal Kosinkski ve arkadaşları, araştırmalarına konu olan 58.000 gönüllü hakkında sadece Facebook’taki bilgilerini kullanarak detaylı bilgi elde edilebildiğini kanıtlamışlar. Kosinski “İnsanlar örneğin cinsel tercihleri veya yaşları gibi bazı kişisel bilgileri başkalarıyla paylaşmak istemez. Ancak bu bilgiler onların yaşamlarının diğer alanları ile ilgili olarak paylaştıkları bilgilerden istatistik yöntemler kullanılarak elde edilebilir” diyor. Kosinski ve arkadaşları çalışmaya katılanların siyah mı beyaz mı olduğunu %95, cinsiyetlerini %93, sigara kullanıcılarını %73, erkeklerin homoseksüel ya da heteroseksüel olduklarını %88 doğru olarak belirleyebilmişler.

Özet olarak, benim gibi açık açık hayatınızı ortaya dökmüyorsanız da (kontrolü benim elimde, hakkımda dilediğim şeyleri düşünmenizi sağlayabilirim;) ), birileri sizin hakkınızda da çok şey biliyor, biri sizi gözetliyor bilesiniz ;)

A, bu arada o ayakkabıyı al-ma-ya-ca-ğım, düş yakamdan Google!

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder